Aralık 2015’te dünya, 195 tarafın iklim değişikliğiyle mücadele etmek ve sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek amacıyla hukuken bağlayıcı Paris Anlaşmasını kabul etmesiyle tarihi bir ana tanıklık etti. 2025’e geldiğimizde ise iklim çözümlerine yönelik ivme hiç olmadığı kadar güçlü. Yolculuk henüz tamamlanmış olmasa da, geçen on yıl temiz enerjide kayda değer ilerlemelere sahne oldu ve uygulama odaklı dönüştürücü bir dönemin zemini hazırlandı.
Paris Anlaşması: Değişimin Katalizörü
Paris Anlaşması, küresel iklim eyleminde bir dönüm noktası oldu. Ülkelere emisyonları azaltma, iklim etkilerine uyum sağlama ve çözümler için iş birliği yapma konusunda esnek ama anlamlı bir çerçeve sundu. Son on yılda bu anlaşma, temiz enerji dönüşümünde güçlü bir ivme yarattı. Güneş ve rüzgâr enerjisi rekor hızlarda büyüdü; daha erişilebilir ve uygun maliyetli hale geldi. Yenilenebilirler artık yalnızca bir alternatif değil — küresel enerji sistemlerinin belkemiği olma yolunda ilerliyor.
İlerleme Var, Ama Zafer Değil
Kaydedilen ilerlemeye rağmen iklim krizi, çağımızın en belirleyici zorluklarından biri olmayı sürdürüyor. Son on yıl, kayıtlı tarihin en sıcak dönemi oldu; ekosistemler, ekonomiler ve topluluklar üzerinde yıkıcı etkiler yarattı. Bununla birlikte Paris Anlaşması sayesinde dünya, 4°C’nin üzerindeki felaket senaryosundan kaçınmış durumda. Güncel projeksiyonlar yaklaşık 2,5°C’ye işaret ediyor; bu önemli bir iyileşme olsa da iklim değişikliğinin en kötü etkilerini önlemek için gerekli 1,5°C hedefinin hâlâ uzağında.

2026: Uygulama Dönemi
BM Genel Sekreteri António Guterres’in vurguladığı gibi, 2026 yeni bir uygulama on yılının başlangıcı olmalı. Enerji sektörü açısından bunun anlamı şöyle:
-
- Yenilenebilir Enerjinin Ölçeklenmesi: Temiz enerji dönüşümü hızlanmalı. COP28’de küresel liderler, 2030’a kadar yenilenebilir enerji kapasitesini üç katına çıkarma taahhüdünde bulundu. Bu iddialı hedef; güneş, rüzgâr ve batarya depolamaya odaklanarak yıllık kurulum hızının iki katına çıkarılmasını gerektiriyor.
- Enerjiye Erişim ve Eşitlik: Adil bir enerji dönüşümü şart. Gelişmekte olan ülkelerin, temiz enerji dönüşümlerini hızlandırmak için gerekli finansman ve teknolojiye erişimi olmalı. Sahra Altı Afrika’da 300 milyon insana elektrik sağlamayı hedefleyen SEforALL’un Mission 300 girişimi, bu hedefe ulaşmada kritik öneme sahip.
- İnovasyon ve Teknoloji: Yapay zekâ ve yeşil hidrojenin entegrasyonu; enerji sistemlerinin optimize edilmesinde ve çelik ile çimento gibi azaltımı zor sektörlerin karbonsuzlaşmasında belirleyici rol oynayacak.
- Politika ve İş Birliği: Hükümetler, temiz enerji yatırımlarını teşvik eden ileri görüşlü politikaları önceliklendirmeli. Enerji dönüşümünde kimsenin geride kalmaması için uluslararası iş birliği her zamankinden daha önemli.
- İklim Finansmanı: Finansman açığı kapatılmalı. Gelişmiş ülkeler iklim finansmanı taahhütlerini yerine getirerek, yükselen ekonomilerin dayanıklı ve sürdürülebilir enerji sistemleri kurmasını mümkün kılmalı.
Önümüzdeki Yol
Paris Anlaşması, küresel birlik ve iddianın anlamlı değişim yaratabileceğini gösterdi. Ancak uygulama aşamasına girerken riskler her zamankinden daha yüksek. Bu, yalnızca temiz enerjinin yaygınlaştırılmasını hızlandırmak değil, aynı zamanda ilerlemeyi engelleyen yapısal bariyerleri de ele almak anlamına geliyor.
Önümüzdeki on yıl kritik bir fırsat penceresi sunuyor. İnovasyonu benimseyerek, iş birliğini güçlendirerek ve eşitliği önceliklendirerek herkes için sürdürülebilir bir gelecek inşa edebiliriz. Paris Anlaşması cesur bir adımdı — şimdi sıra, iddiaları eyleme dönüştürmekte.
